22 Kasım 2014 Cumartesi

Kıbrıslı Türkler: ‘Müslümanız ama aracı istemeyiz’ - 27 Nisan 2014

Kıbrıs'ta gözler yeniden hareketlenen müzakerelere çevrilmiş durumda... Kıbrıslı Türkler adada AKP'nin din dayatmasına karşı...

‘Müslümanız ama aracı istemeyiz’

Lefkoşa’daki Büyük Han, 1571 yılında inşa edilmiş tipik bir Osmanlı yapısı. O dönem ziyaretçilerin konaklaması için yapılan handa, bugün kahvehaneler ile hediyelik eşya dükkânları yer alıyor. O dükkânlardan biri Aydan Lisaniler’in.
1962’de iç savaş yıllarında doğan Lisaniler, yaşamının hep toplumsal belirsizlik ve anlaşmazlık içinde geçtiğini söylüyor. “Önümüzü de aydınlık görmüyorum. Çocuklarıma aynı mirası bırakacağım. Bu en kötü miras” diyor.
Kıbrıs’taki herkes gibi onun da kafasında sürüp giden müzakereler var. “Su, doğalgaz, petrol pazarlığı yapıldığı” görüşünde: “Ne olacaksa yine bizim dışımızda olacak, buna uyun diyecekler, uyacağız.”
Nasıl bir çözüm istediğini “İki toplum, ama dışarıya karşı tek temsilcimiz olsun” diye özetliyor: “İki toplum elbette zor. 3 bine yakın bulunmamış insan var toprağın altında... Bizimkiler de öldürdüler ama söylemek istemezler. Geçişli olacak, zamanla. Avrupa Birliği normlarının Türk tarafına gelmesini isterim. Çünkü devlet olarak dibe vurduk.”
Lisaniler, dibe vuruşu şöyle anlatıyor: “Çöpümüzü bile toplatamıyoruz. Okulların elektrik parasını kim ödeyecek, bütçede o para yok. Bütün kurumlar çiftlik gibi kullanıldı. Bu düzen hâlâ devam ediyor. Gençken çok batmazdı ama yaşlandık, niye müsaade ettik diye çok pişmanlık duyarım.”

‘İmam hatip liseleri, Kuran kursları açılıyor’
Türkiye’den neler beklediğini sorduğumda, sonrasında diğer Kıbrıslılardan sıkça duyacağım şu sözleri sıralıyor: “Türkiye’de asker sindirilmiş gibi görünüyor, ama biz hâlâ askerin egemenliği altındayız. Cumhurbaşkanının üzerinde burada asker var. Şimdi de din baskısı yapılıyor. Her yere camiler, imam hatip liseleri, Kuran kursları açılıyor.”
Boynundaki, üzerinde dua yazılı kolyeyi gösteriyor: “Boğazımda dua taşırım ama aracı istemem. İstediğim gibi inanırım.”
Hanın girişindeki kahvehanelerde “Con kahvelerini” içen Kıbrıslı emeklilerin, müzakere süreci ve AKP’nin politikalarıyla ilgili Aydan Hanım’dan daha sert eleştirileri var.
Orbay Denizeırmak, bir Kıbrıs atasözüyle başlıyor anlatmaya: “‘Taş yumurtaya vursa yumurta kırılır. Yumurta taşa vursa yine yumurta kırılır.’ Şimdi taş Türkiye. Ama Avrupa Birliği’nde samimi miTayyip Erdoğan? Kıbrıs’ta da durum tıpa tıp aynıdır.”

‘Erdoğan demokrasi dedi diktatörlük getirdi’
Mehmet Ertürk karşı çıkıyor: “O taş dinler mi seni? O taş seni ancak yönetmeye çalışır. Ama Kıbrıs Türk’ü boyun eğmez böyle bir baskıya. Direnir.”
Soner Maniler, “Erdoğan, Kürt sorununa çözüm dedi, hiçbir şey olmadı. Türkiye’de demokrasi dedi, tersine diktatörlük getirdi. Ama Türkiye’ye rağmen çözüm olmaz” diyerek konuşmaya katılıyor.
Onlar da AKP’nin Kuzey Kıbrıs’ta “din dayatması” yaptığı düşüncesinde.
Mustafa DoğrusözYunus Emre’nin dörtlüğüyle anlatıyor diyeceğini: “‘Bana namaz kılmaz diyen/ ben bilirim namazımı/ kılar isem, kılmaz isem/ o Hakk bilir niyazımı.’ Kimse beni camiye gitmediğim için dinsiz ilan edemez, bugün AKP dinsizsiniz diyor.”

‘Besleme sözünü unutmadık’
Hiçbiri, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 2011 yılındaki “besleme” sözünü unutmamış. “Yavru vatan” ifadesi gibi, onu da kabul etmiyorlar.
Orbay Denizeırmak, bu sözden çok yaralandıklarını söylüyor:
Ben 63-70 arasında Türkiye’nin fasulyesiyle, nohuduyla doydum, battaniyesiyle ısındım ve direndim. Evet, besledi. Geçmişte aileler besleme çocuk alırdı. Kendi öz çocuğu gibi bakardı. Bir günden bir güne de sen beslemesin demezdi. Bu nasıl İslam kültürü?
Kıbrıs Türk’ü hükmedilmek istemez. Ne Rum hükmetsin ne Türkiye hükmetsin. Ben Rum’la dost olayım, Türkiye ile sevgili olayım ama sevgilim bana hükmetmesin. Adam yerine koysun beni.”

Gençlerin gelecek kaygısı..
Tüm bunlar olup biterken hanın üst katında iki genç, biri keman, diğeri gitar çalıyor. Yanlarına gidip hal hatır soruyor ve onların en büyük sorununun ülkenin tanınmaması olduğunu öğreniyorum.
Murat Özpaşa gitar çalmaya ara verip “Kimliğimizi, pasaportumuzu kimse bilmiyor. Hiçbir yere istediğimiz gibi gidemiyoruz. Burada sıkıştık” diyerek yakınıyor.
Azerbaycan’da konservatuvarda keman eğitimi aldıktan sonra ülkesine dönen Mehmet Çoban da “Klasik müzik okudum ama düğünlerde çalıyorum” sözleriyle dert yanıyor:
Ülkemde iş bulamıyorum. Çünkü burada klasik müzik orkestramız yok. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kurulsun diye bir çaba var ama tanınmayan ülkenin orkestrası sizi nerede temsil edebilir? Umarım bu kez çözüm bulunur, biz de önümüze bakarız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder