22 Kasım 2014 Cumartesi

Necati Sönmez’den ‘Ustanın Hikâyesi’ne eleştiri... - 16 Eylül 2013

Necati Sönmez’den ‘Ustanın Hikâyesi’ne eleştiri...

'Belgesel demek hangi akla hizmet?'

Documantarist’in yönetmeni Necati Sönmez, ‘Ustanın Hikâyesi’ programının belgesel olarak sunulmasının masumane bir tutum olmadığını söylüyor. Sönmez, ‘Bu kavram manipülasyonuna karşı uyanık olmak ve onunla mücadele etmek gerekiyor. Muktedirler kavramları eğip bükerler’ diyor.

Geçenlerde Documentarist oluşumunun internet sayfasında, Başbakan Tayyip Erdoğan’la ilgili Beyaz TV’de yayımlanan ve “belgesel” adı altında sunulan “Ustanın Hikâyesi” programını eleştiren bir metin yayımlandı. “Bir grup belgeselci” imzasını taşıyan ve internette hızla yayılan metinde, “Kavram, herhalde tarihte hiç bu kadar birilerinin ayağına paspas edilmemişti. 

‘Belgesel kavramından elinizi çekin’ diye haykırmak ve mücadelede yeni bir cephe açmak farz oldu. #direnbelgesel” deniliyordu. 

Metnin yazarı, 2008’den beri düzenlenen “Documentarist–İstanbul Belgesel Günleri”nin yönetmeni Necati Sönmez’e tepkilerinin kaynağını sorduk. 

- Böyle bir metni yayımlamaya neden gerek duyuldu? 

Metni ben, yakınlarda belgesel ve Gezi Parkı ilişkisi üzerine yazdığım bir yazıya dipnot olarak düşmüştüm. Sonra söz konusu programın tanıtımıyla da kalmayıp yayımlanmasının üzerine dönen tartışmalarda da belgesel kavramının rahat rahat kullanıldığını görünce, birkaç meslektaşımla konuşarak bu derdimizi daha sesli bir şekilde dile getirmeye karar verdik. 

Dolaşıma girince de, hemen bütün belgeselcilerin duygularına tercüman olduğunu gördük. Böyle bir tepki neden gerekli? Türkiye’deki belgesel algısında televizyonun yarattığı çok ciddi bir çarpıklık var zaten, biz onunla mücadele ederken, yani belgeselin öyle sırf vahşi doğa, sualtı hikâyeleri veya didaktik tarih dersleri olmadığını anlatmaya çalışırken; bir de bu türden TV programı düzeyinde bile olmayan şeylerin belgesel diye anılmaya çalışılması bizi 50 yıl daha geriye götürüyor.

- Bu televizyon programı öyle olmadığı halde sizce neden belgesel olarak adlandırıldı?


Çünkü ne de olsa belgeselin belli bir ağırlığı, inandırıcılığı var. Basit isimlendirme hatası veya cehalet deyip geçilemeyeceği açık. Biliyor ki, “TV söyleşisi” veya “talk show” derse o kadar merak uyandırmayacak. 

Beni asıl şaşırtan, program yayımlandıktan sonra onu eleştirmek için söz alanların da ondan bahsederken aynı kavramı kullanmaları, hayatlarında hiç belgesel görmemiş gibi, “buna belgesel demek hangi akla hizmet” diye hiç sorgulamamaları. 

Belgesellerin illa bizim dünya görüşümüze uyması gerekmez, Batılı televizyonlar oryantalist belgesellerle dolu; ama onların en azından belli bir görsel dili, asgari bir sinema değeri var. 

- Kavramlar “muktedir”in elinden nasıl kurtarılabilir? Ya da metninizde değindiğiniz “mücadelede yeni bir cephe” nasıl açılabilir?

Buradaki “#direnbelgesel” esprisiyle, kavramın kirletilmesine karşı bir mücadele kastediliyor. Kavramların yerli yersiz kullanımı, masumane bir tutum değil. İçinde yaşadığımız dönemin bir özelliği de kavramların içini boşaltmak, hatta kimi zaman tam zıddına çevirmek... 

Muktedirler her zaman kavramları işlerine geldiği gibi eğip bükmek isterler. Uluslararası düzeyde bir sanatçının heykelini “ucube” diye yaftalar, öte yandan en ucubesinden bir TV reklam kampanyasını belgesel olarak sunarlar bize. Bu kavram manipülasyonuna karşı uyanık olmak ve onunla mücadele etmek gerekiyor. En azından kendimiz bu tuzağı düşmeyip kavramları yerinde kullanmaya gayret edebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder