22 Kasım 2014 Cumartesi

Mario Levi ile söyleşi - 22 Kasım 2014

Yazarlığının otuzuncu yılında Mario Levi ile

‘Hatırla… Şimdi… Neredesin?’

Mario Levi’yle yazarlığının 30.  yılı dolayısıyla buluştuk. O da bu yuvarlak sayıyı bahane ediyor; kutlama yapmak ve geçen zamanda neler olup bittiğini sorgulamak için...

30 yıla, 10 kitap sığdırdı. “İstanbul Bir Masaldı” en bilinen eseri. “İçimdeki İstanbul Fotoğrafları” ise özyaşamına en yakın romanı.
Bu romanın hemen başlarında “Hatırla... Şimdi... Neredesin?” kelimeleri dikkati çeker. Bir ömrün şifresi gibidir: Geçmiş, şimdi ve merak edilen gelecek. Bu üç kelime, bizim sohbetimizin de seyrini belirledi.
Levi’nin dünü ile yarını arasında, onun bilindik dost yakınlığıyla dolaştık. Söz Levi’de olunca, İstanbul da sohbette yerini aldı.

Okura dokunmak...
Usta yazar, yıllarını roman ve öykü ödülleriyle taçlandırdı. Eserleri 23 dile çevrildi. Yazdıklarıyla okurlara dokunmanın ise ödüller kadar kıymetli olduğunu düşünüyor. İsviçre’ten ona ulaşan bir kadının söyledikleri,  yazarlığının armağanlarından biri:
Geçen yıl üniversitede odamdaydım, telefonum çaldı, son derece nazik bir kadın merhaba diyor, Türkçe konuşuyor. Dedi ki: ‘Sizi Cenevre’de göl kıyısında bir ruh ve sinir hastalıkları kliniğinden arıyorum, uzun süredir burada tedavi görüyorum ve şu anda kucağımda sizin ‘İstanbul Bir Masaldı’ romanınız var. Bir süredir onu okuyorum ve romanınız bana çok iyi geldi.’Bu yaşadığım olay bana bir edebiyat ödülü kadar değerli geldi. Bir insana dokunmak...”
Hatırına gelen kötü anıları da var tabii. Bunlardan biri, yine “İstanbul Bir Masaldı” romanı ve onun baş karakteri Mösyö Jak’ta yaşayan dedesiyle ilgili. Dedesine ithaf ettiği romanının, ondan izler taşıdığını hiçbir zaman kendisine söyleyememiş:
1997 yılında,ilk eşimden çok üzülerek de olsa ayrıldım ve dedemin Göztepe’deki evine yaşamaya gittim. Anneannem ölmüştü, dedem yalnız yaşıyordu. Onun anlattığı birçok hikâye gereken değişimlere uğrayarak romandaki yerini almıştı. Roman bitmeye yakınken dedem vefat etti ve kendisi öldükten 3-4 ay sonra kitap yayımlandı. Hiçbir zaman hayatının bu romanda izler taşıdığını bilemedi.”

Tam zamanlı yazar olmak...
Levi bu romanı 1992-99 arasında, 7 yılda yazmış. Gündüzleri bir reklam ajansında mesai doldurup, akşam 9’da uyuyup, gece 2’de kalkıp sabah 6’ya kadar çalışarak.
Zaten, hayatımın hiçbir döneminde tam zamanlı yazar olamadım” diye anlatıyor. Geçen yıllara tek sitemi de bu: Kitap satışlarının onu tam zamanlı bir yazar yapmaya yetmemesi...
Çalışma hayatında nefret ettiğim işler de yaptım, hatta şöyle söyleyeyim üniversitede hocalık haricinde hiçbir işimi sevmedim. Ama ne yaptıysam ayakta kalmak için yaptım” diyor Mario Levi:
Çünkü çok orta halli bir ailem vardı, onlardan da bir gelirim olmadı. Haliyle hep çalışmak zorunda kaldım. Bunları da istediklerimi yazmak için yaptım ve bugüne kadar hep istediklerimi yazdım.

Eleştiri, hakaret, tehdit...
Mario Levi, gerçekten de hep istediklerini yazdı. Tüm romanlarıyla bize özlediğimiz bir İstanbul’u ve kenti zengin kılan kültürünü yansıttı. “Aslında zor bir şeyi başardım” diye anlatıyor:
Adımı değiştirmeden ortaya çıktım, adımı değiştirmeden kabul edildim, çoğunlukla kültürüme dair konuları anlattım ve bunların hepsi bu ülkede kabul gördü. Bugün eğer yazar olduysam, birileri yazdıklarımı okuduğu içindir. Dolayısıyla bunların kıymetini bilmiyor değilim.”
Sohbetin seyri geleceğe vardığında ise kaygı duyduğunu gizlemiyor. Yaşanan son “boykot” gerilimi, karşı karşıya kaldığı ayrımcı tavrın örneklerinden sadece biri.
Edebiyata sığınışım, Türkçeyi mümkün olduğu kadar iyi kullanmak için elimden geleni yapışım, yaşadığım toprakların hafızasına kendi bakış açımdan sahip çıkmak isteyişim ve haliyle bütün bu değerlere sığınışım beni kaygılardan ne kadar kurtaracak bilmiyorum. Sırf adından dolayı, seni tanımayan birtakım insanların eleştirilerine, eleştirilerin de ötesinde hakaretlerine, hakaretlerin de ötesinde tehditlerine maruz kalabiliyorsun” diyor.
Ardından, “sakın şimdi söyleyeceğimi bir başlık cümlesi yapma diyerek ekliyor:
Günün birinde bu ülkeyi terk edebilirim. Herkes gibi benim de kırmızı çizgilerim var. Hayatım önemli değil, yazmamın engellendiğini görürsem giderim. Çünkü benim için asıl önemli olan yazı ülkemdir. Onu kurtarmak için giderim. Öte yandan, çevremdeki sevgi aylasını görünce, böyle bir şeye ihtimal bile vermiyorum, bu ülkede bu olmaz diyorum.”


***
MARİO LEVİ, YAZMAKTA OLDUĞU YENİ ROMANINI ANLATTI

‘İlginç bir aşk hikâyesi’

30’larında, başından bir evlilik geçmiş ya da geçtiğini söyleyen, dergide editörlük yapan bir kadın var... Ama zamanla sadece editörlüğünün doğru olduğu anlaşılacak.
Bir de 78 kuşağından bir adam var. Dönemin sol hareketlerine sempati duymuş, hatta en yakın arkadaşı, bir örgütün ileri gelenlerinden olmuş, daha sonra öldürülmüş. Bu adamsa iktisat okuyor, okulu bitirirken de sınıf arkadaşıyla hayatını birleştiriyor. Ekonomik açıdan her ikisi de çok başarılı oluyor.
Eşi büyük bir bankanın, büyük bir şubesinin müdüresi, adam gömlek fabrikatörü... Sonra bir gün, 24 yıllık bir evlilikten sonra kadın adamı terk ediyor. Bir mektup yazıyor ve “sevgilim var, artık yeni bir hayat yaşamak istiyorum” diyor.
Adam yıkılmıyor. Ayrılığı kabul ediyor ve her şeyini satıyor. Avukatı aracılığıyla eşiyle her şeyini paylaşıyor.
İşini bırakıp özel üniversitede, sosyal bilimler fakültesi dekanı olan arkadaşının vasıtasıyla ders vermeye başlıyor. Bir kitap yazmak istiyor, 80 yıl sonrasının İstanbul’unda geçen bir bilimkurgu...
Sonra, ben bu romanı nasıl daha iyi yazarım diye düşünürken, Çiftehavuzlar’daki son derece şık, büyük dairesini bırakıp,“Şişli’de, Osmanbey ya da belki Pangaltı’da bir daireye yerleşeyim, çocukluk mahalleme döneyim, orada belki kitabımı yazarım” diye düşünüp internetten emlak ilanlarına bakıyor...
“Şişli’de, bekâra, randevu almadan gelmeyiniz” yazılı bir ilan ilgisini çekiyor. İlandaki numarayı arıyor ve karşısına tuhaf konuşan, konuşmalarının arasına aralıklar koyan bir kadın çıkıyor..
Adam evin Perihan Sokak’ta olduğunu öğreniyor ki Perihan Sokak, Şişli’de çocukluğunu geçirdiği yer. Hemen gidiyor, kadını buluyor ve tanıştıklarında, kadının tuhaflığı adamı etkiliyor.
Daha sonra evin satışı konusunda anlaşıyorlar, kadın teşekkür edip, bir daha görüşmeyeceklerini, tapu işlemlerinin avukatı aracılığıyla yapılacağını söylüyor. Fakat olaylar öyle gelişmiyor... Ondan sonra da çok ilginç bir kadın çıkıyor ortaya, ve çok ilginç bir aşk...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder